AKTUALİTE

HER TELDEN NİTELİKLİ PAYLAŞIMLAR

Archive for 27 Mar 2011

Alatonist Açılım ve Esnek Silahlı Kuvvetler

Posted by aktualite Mart 27, 2011

Ergenekon ve Balyoz davaları konusunda uzman değilim. Başından beri bu davalardan uzak durdum. Çünkü iddiaya göre birileri, “cumhuriyet elden gidecek” kaygısıyla yasaları çiğnemişti. Geçmişte “haklı olana mı yoksa gücü olana mı,” hizmet ettiği konusunda tereddüt ettiğimiz yasaları “vatan mevzubahis olduğunda” biz de çiğnemiştik. Üzerimize çamur atılabilirdi.

Gerçi aramızda büyük bir fark vardı. Biz asla demokratik mücadele zemininden ayrılmadan 42 yıllık kanlı ve çileli bir sivil mücadeleye talip olmuşken bazıları, askeri sokağa çıkarmaya çalışmışlardı. O yüzden Ergenekon’u ve Balyoz’u asla tasvip etmedik, davayı sulandırmaya soyunmadık. Neticede bu davalar, içinde bir tane bile Ülkücünün olmadığı, sivil ve askeri sicilin temizlenmesi çabalarıydı. Biz sadece fırsatçıların TSK’yı yıpratmasından ve düşmana moral kazandırmasından endişe ettik, hala da ediyoruz.
Bu konularda uzman olmak için o kadar da yüksek bir ihtisas gerekmiyor. Hatta belki de uzmanların kafası, zeki bir çocuğun gördüğünü göremeyecek kadar karışmıştır. Üstelik medyadaki yorumlar tarafsız bir uzmanlığın değil politik kaygıların eseri olunca bize yine görev düşüyor.
Başından beri Baykal’la Erdoğan arasındaki “Ergenekon’un Avukatıyız– Savcısıyız!..” tartışmalarına “MHP ve disiplinli Ülkücüler” tarafsız kaldılar. AKP’ye ve Cemaate yakın eski Ülkücülerle, BBP’liler, biraz da AKP’nin politik kazanma çabaları sonucunda bu derin çatışmada iddia makamına omuz verdiler. Biz ise hukuka da uygun davranarak suçu sabit olana kadar kimseyi infaz etmemek konusunda hassas davrandık. Darbeciliği lanetledik. 28 Şubat mağdurlarına destek olduk; ancak bu yargı operasyonunun AKP tarafından PKK’ya da moral verecek bir TSK karşıtlığı karnavalına dönüştürülmesine de karşı çıktık.
Bu durumda tarafsız bir uzmandan beklenen adaletli yorumların disiplinli Ülkücülerden gelmesi sürpriz sayılmamalıdır. Engin Alan’ın adaylığı bizi taraf gibi gösterirse bu bir yanılgıdır. Çünkü Engin Alan, Laik ve Kemalist olduğu için değil, Özel Kuvvetler Komutanı bir kahraman generalimiz olduğu için kadroya alınmıştır. “MHP, kahraman askerleri, demokrat katillere tercih eden bir harekettir.” Bu tercih ve kararlılığın, öncelikle meseleye dikenli tellerin ardından bakan TSK mensubu aileler için anlamı büyüktür. Sonra da Türk Milleti, bu davranışın haklı bir tavır olduğunu zamanla anlayacaktır. Bozkurtluk, dumana sise,  rüzgara, tipiye rağmen yaralı kardeşini uçurumdan kurtarabilme sanatıdır. Adam satarak iktidar olmaktansa yara sararak baraj altı olmak bize daha çok yakışır. Biz kahve kültürüyle dünyaya karşı dik durulamayacağını çok erken öğrenmiş bir siyasi hareketiz.
Aşağıda çok kısa bir kronolojik zincir içinde nereden nereye gelindiğini gözler önüne sermeye çalışacağız. Yolculuğumuz 2004’teki bir Askeri toplantıdan başlıyor. Kara Harp Okulunda gerçekleşen “Uluslar arası Liderlik Sempozyumu” ilginç karakterlerin davet edildiği ve ortamına göre ilginç görüşlerin ortaya atıldığı ve alkışlandığı bir seminer olma özelliği taşıyor.
Tarih 15 Nisan 2004 Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, açılış konuşmasını yapıyor.
Bilgi toplumlarında, karizmatik liderliğin varlığı ve geçerliliğinin giderek tartışılır hale geldiğini belirterek, ”Bundan böyle liderler, sadece uzmanlıklarıyla, otorite veya karizmalarıyla etkili olmayacaklardır. Bilgi toplumunda, entelektüel liderlere gereksinim duyulmaktadır” diyor.
Başta 28 Şubatçılar olmak üzere hiçbir askerden duymaya alışkın olmadığımız bu sözleri dinleyenler arasında çok ilginç simalar var. Bunlardan birincisi ve bizi bu araştırmaya sevk eden isim İshak Alaton… 3. Oturumda kendisi de bir tebliğ sunacak sırasını bekliyor ve TSK’nın üçüncü adamını büyük bir ilgiyle dinliyor.
Yalman, Atatürk’ün, “Dünya korkunç bir hızla ilerliyor, biz de bu hızın dışında
kalamayız” sözünü anımsatıyor. “Atatürk’ün, değişime öncülük etmek için, öncelikle
kendi fikirlerinin değişmez hususlar olmadığını vurgulamış olduğunu” ifade ediyor.

Türkiye’de bu sözler, Mussolini ayaklarından asıldığından beri Ermenilerin, Hitler intihar ettiğinden beri Rumların, utanç duvarı yıkıldığından beri Marksistlerin, Lenin heykelleri yıkıldığından beri de Siyasal İslamcıların askerlerden beklediği sözleri…
Seminerin Amerikalı, Avrupalı bildiri sahibi konukları da var. Tanıdık isimlerden Boşnak komutan Rasim Deliç, rektörlerden Prof. Ural Akbulut ve Prof. Rıza Ayhan, MHP’li diplomat Gündüz Aktan (Tek aykırı politik isim ve MHP’nin bugünkü çizgisinde konuşuyor.) Prof. Ali Doğramacı, Prof. Doğan Cüceloğlu ve büyük holdinglerin CEO’ları var.
Konuk listesini de bildirilerin mahiyetini de öncesiyle (RP-28 Şubat-AKP) ve sonrasıyla (AKP-Anayasa Değişikliği-TÜSİAD)- inceledim. Bugün gelinen noktaya ve 7 yılda yapılanlara baktım ve ne yalan söyleyeyim bu toplantıdan müthiş işkillendim. Türklerden umudunu kestiği için 6 yıldır TÜSİAD toplantılarına bile katılmayan İshak Alaton, böyle yarı askeri bir toplantıda ne arıyordu?
Belli ki Yalman’ın ne konuşacağını ve genel olarak diğer konuşmacıların neden geldiğini biliyordu. Kanaatimce, “Atatürk heykellerinin yıkılması ve Atatürk anayasasının tasfiyesi sürecine TSK’nın da onurluca dahil edilmesi” bu toplantıyla gerçekleşmiştir. Ülkücüler, 12 Eylül Anayasasının tümüyle muhafazası veya estetikten yoksun Atatürk heykellerinin put gibi her yerde burnumuza dayatılması konusunda taraf değildir. Bu aşamada bunu hatırlatmayı gerekli görüyorum. Yani ortada niyet bakımından dehşet verici bir şey yoktur. Bu fotografta görülen, açılım sürecinin AKP’nin veya cemaatin ideolojik tercihlerine göre değil, derin devletin planlarına göre yürüdüğüdür.
Evet, Ergenekon’un piminin 2004 başlarında bu ve buna benzer toplantılarda çekildiği belli olmuştur. Bu toplantı, TSK’nın, değişen dünya karşısında “kıvrıl fakat kırılma” stratejisine yöneldiğinin göstergesidir. Yapılması gereken, 1992-1999 sürecindeki bozuk sicilin temizlenmesi ve illegale dönük, darbeyi tercih edebilen Atatürkçülerin tasfiye edilmesiydi. Yalman, 1. Ordudaki, “mürteciler için hayatı cehenneme çevirerek” vatan kurtarmaya yönelik Plan Semineri’ni “öksüz bırakarak” o günlerde temizliği başlattı.
Hukuk ve demokrasi yönünden bakıldığında TSK yakın geçmişte iki önemli kötü sicile sahipti:
Bunlardan birincisi, Güneydoğu sorununa bağlı olarak yaşanan faili meçhuller, diğeri ise 28 Şubat sürecindeki demokrasiye müdahale olgusuydu. Meşhurlardan Veli Küçük ve Kuva’y-ı Milliyeci ekip, faili meçhullerden, Doğu Perinçek, Yalçın Küçük ve çevresi ise BAAS’çı cunta heveslisi olmaktan göz altına gittiler. Bu arada değişim olmasa da olur, Liberal Batı Demokrasileriyle entegrasyon yerine “Avrasya birliği” diyen generaller, ve sivil muhalifler dalga dalga aynı akıbeti paylaştılar. Ordunun açılımını ordu içinden özellikle de genç subaylar vasıtasıyla provoke edebilecek samimi Atatürkçü bilim ve fikir adamlarına da örnek tutuklamalarla gözdağı verildi. Tutuklananların ortak noktası, Atatürk’ün ebedi karizmatik liderliği konusunda orduya güvenmeleri ve siyasi iktidarı ne pahasına olursa olsun değiştirmek istemeleriydi.
Alaton’un varlığı ve konuşması hiçbir önem ifade etmese bile Türk Tarihinde ilk kez bir Türk subayı, Atatürk’ün değişime onay verdiğini hatırlatarak “lider” kimliğine bunun sorumluluğunu yüklemektedir. Yalman ayrıca, general ve yöneticileri birbirinden ayırmamakta ve sivil hayatla askerlik arasındaki duvarları incelten bir üslup kullanmaktadır. Zaten gerek toplantının DPT çalışmalarına benzer gündemi, gerekse davetlilerin kimliği ve sunduğu tebliğler bu toplantının sonuç raporuna bir tür 24 Ocak Kararları niteliği kazandırmaktadır.
Alaton’un konuşmasında da benzer vurgular yapılmakta, “gücünüz ekonominiz kadardır,” denilmekte ve özelleştirmede samimi olunması istenmektedir. Alaton, liberal ekonominin tek çözüm olduğuna ve 10- 15 yıl içinde güney Akdeniz ülkeleri seviyesine gelmek için tabuları yıkmak gerektiğini ifade etmektedir. AKP’nin 2004’ten beri yaptıkları, TSK’daki değişim, Ergenekon ve Balyoz tutuklamaları, ne varsa o gün Alaton’un söylediklerine uygun, aynı doğrultuda gerçekleşen olaylardır.
Bizce bu ortam, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının başladığı yerdir.

2001’de Ilgaz Zorlu, Sabatayistlerin Kemal Derviş vasıtasıyla CHP’yi ele geçirmeye çalıştıklarını iddia ettiğinde bunu kendi web sitemde yayınlamıştım. Ecevit’e karşı İsmail Cem ve Şişli Terakki vakfı ile girişilen komplonun AKP iktidarına giden yolu açtığını yakından takip ettik. Anlaşılan odur ki, Baykal’ın ve Sav’ın uzun süren direnişi nedeniyle CHP’den umudu kesen TESEV merkezli Sabatayistler, Cüneyt Zapsu gibi taşeronlar vasıtasıyla oyuna AKP’yi sürmüşler ve 2004’te TSK’dan da aldıkları bu açılım sinyalinden sonra Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının düğmesine basmışlardır. Operasyonun devletin kontrolünün ve TSK’nın rızasının dışında yapıldığını iddia etmek TSK’ya haksızlık olur. Yani “Derin Devlet” de İshak Alaton gibi 12 Eylül Referandumunda “Evet” oyu vermiştir. İshak Alaton’un, 28 Şubattaki Kemalist tutumu nedeniyle evlatlıktan reddettiği TÜSİAD’a, “neden Referandum’da görüşünüzü açıklamadınız” diye hesap sorması ve Ümit Boyner’den sinyali aldıktan; yani 13 yıl aradan sonra neden “gerekirse mutlu olmak için bölünürüz” diyen Cem Boyner’i alnından öptüğü, resmin bütün parçaları tamamlanınca daha iyi anlaşılmaktadır.
Soros ve TESEV’in katkılarıyla başlatılan, erken uyarı alan TSK’nın da “kırılmamak için” onay verdiği bu Alatonist açılım sürecinde:

1- MHP, TSK’daki bu bilimsel değişim arzusunu dikkate almamış, açılımın yararına inanmamış ve kendi programına uygun bir çizgide durmaya devam etmiştir. MHP, bizatihi bir demokratik unsur olduğu için bu duruş “derin devleti” rahatsız etmemiştir. Tam tersine maceracı Türkçülere veya ifrit Atatürkçülere göre MHP, Türk gençlerine yol gösteren fedakâr ve demokratik bir okul gibidir. Ayrıca, işlerin kötü gitmesi durumunda bir sığınak, “iç kale” görevi üstlenecektir.
2- SP, (Erbakan Hoca) işin içinde TESEV’ci Sabatayistler ve İsrail parmağı olduğunu bilerek, AKP’nin böyle bir görev ve istikbal için partisinden huruç etmesine kahırlansa da kayıtsız kalmıştır. “Allah bizimledir” kaderciliği içinde Siyonizm’e karşı uyarılarına devam etmiştir.
3- BBP, Muhsin Başkan’ın sağlığında MHP’ye daha yakın bir BOP karşıtı çizgide dururken, Alaton operasyonu boyunca AKP’yi din ve mukaddesat adına bir şey yapıyor zannederek desteklemiştir.
4- CHP, Baykal döneminde gafil avlanmış operasyonu okuyamamış ve şeytanın avukatı durumuna düşmüştür. Kılıçdaroğlu ise CHP’nin “ikinci şark hizmeti”dir.
5- BDP başta olmak üzere TSK’nın Özkök-Yalman ekseninde benimsediği u yeni ve samimi demokrasi açılımından habersiz olan pek çok protest unsur da TSK’nın bu etkisiz durumundan istifade ederek bir “asimetrik saldırı” içine girmişlerdir. İlker Başbuğ’un şikayet ettiği kesim, “temizlik işini yapan” AKP değil, bu medya unsurlarıdır.
6- AKP, ordudan 28 Şubat’ın intikamını alıyor havasına girerek bu sicil temizliği çapındaki taşeronluk görevini, oya tahvil etmeye çalışmıştır. Bu arada güçlü iktidar dönemlerinde sermayenin el değiştirmesine ağırlık vererek parti adına kalıcı ve kadrolarına cazip gelen bir ekonomik mevzi elde etme çabası içine girmiştir. Yani ülkede Atatürk’ün karizmatik liderliğinden gelen Askeri vesayet eksilirken “yeşil sermaye” artmıştır.
TÜSİAD’ın Diyarbakır’da ve 40. yıl toplantılarında sergilediği son “Kürtçü” yaklaşımların bir başka nedeni de Kuzey Irak’taki ihalelere MÜSİAD kadar rahat girebilme arzusudur.  Bu ayıbı, bir başka yazıda inceleyeceğiz.
Sonuç olarak, Türkiye’de hiçbir savcı, kendiliğinden Zekeriya Öz kadar rahat “kuvvet komutanı” tutuklayamaz; eğer TSK istemezse… Hiçbir hükümet, disiplinsiz askerlere karşı bu kadar ileri geri konuşamaz; eğer disiplinli askerler izin vermezse…
Türk Halkı ise epiktir; kahraman yaratmaya bayılır; gerçeğini bulamazsa sahtesini üretir, adına türkü bile yakar.

Şükrü Alnıaçık – haberiniz.com

http://www.haberiniz.com/yazilar/koseyazisi27261-Alatonist_Acilim_ve_Esnek_Silahli_Kuvvetler_.html

Posted in Siyaset | Etiketler: , , , , , , | Leave a Comment »